Pembe pamuk şekerleri, pembe pamuk şekerleri geçiyor penceremin önünden. Ben de istiyorum, ben de. Çocukken isterdim ya, işte yine öyle istiyorum. Pamuk şekerleri. Pespembe şekerler, yerken ağzıma burnuma yapışsınlar, elimle koparıp koparıp top yapayım…pamuk şekerleri. Gitmeyin, yitip gitmeyin o sisin içerisinde…şekerler, pamuk, pembe…
Çok yalnızız ey ahali diye başlıyorum bu sefer. Milletçe yalnızız birbirimizden bihaber. Yalnızlık diz boyu ve bölük bölük yalnızlar sürekli hareket halinde sabah akşam işten eve, evden işe. Yalnızlık o kadar kanıksanmış ki, kimse fark etmiyor yanındakini. Zaten herkes kulaklarını tapalamış kulaklıklarla hayata karşı sağır olmak ve etrafındaki yakarışları duymamak için. Ruhun gıdası olan müziği sadece sağır olmak için kullanan insanların ruhları olmuş anoreksiya ve açlıktan yitip giden ruhlarının boşluğunu bir türlü dolduramayan insanlar –ki artık insan değildirler, umutsuzca hayatımızda dolanmaktalar.
Salt maddi değerleri elde etmeyi başarı olarak addeden bir kültürün ürünü olan bizler daha da yalnızlaşacağız eğer istemezsek başka bir dünyayı. Başka bir dünya mümkün, çıkar kulaklığı ve yanındakine, karşındakine, bakkaldakine, yoldakine bak ve merak et! Kızmadan, üzülmeden, nefret etmeden, tiksinmeden, severek, tebessümle bak! Bak ki doysun insanlığın, ruhun. Kendi bilincine varmanın eylemini yerine getir ve İstek Duy!
7 Eylül 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder