14 Mayıs 2009 Perşembe

PŞŞT!...KARDEŞ?

Sağına soluna bakma, sana sesleniyorum…Evet sana. Bu satırları okuyan sen değil misin? Nihayet anladın. Sana sesleniyorum bu satırlardan sessiz sessiz. Bağırıp çağırmam hep sessiz. Beni okuduktan sonra bir köşeye atma emi. Ben okunmak isterim. Buruşturulsam da fark etmez, yeter ki okusunlar beni. Okundukça çoğalan bir canlıyım ben. Okuduktan sonra beni bir otobüs veya vapurun koltuğunda unutabilirsin gönül rahatlığıyla, gücenmem. Yeter ki çöpte bulmayayım kendimi. Belki bir seven çıkar beni çok fazla yıpranmadan sıcak bir ortamda yer bulurum kendime. Belki gaddarın biri beni soba yakmak için kullanır kim bilir? Çıtır çıtır yanarken çıkan sesle ilk kez duyulur çığlığım...İroni denen şey bu olsa gerek. Şimdiden teşekkürler, sevgiler.

GÜLSENE

Gülmeyen insanlardan hiç hoşlanmam. Bazı insanlar vardır gülmemek için ve güldükleri durumda da güldükleri görünmesin diye bin bir çeşit şekle girerler. Gülmek bir insanın en doğal birkaç halinden biridir. Tabi burada gülmekten kastedilen pis pis sırıtmak değil, kendini hiç tutmadan kahkahayı koyvermektir. Kahkahalarla gülmek stres atmanıza ve moralinizi düzeltmeye yardımcı bir eylem olup yapması çok kolaydır. Şöyle ki: insanın yüzünde 40 civarında kas vardır. Somurtmak için bu kasların hepsinin çalışması gerekirken gülmek için sadece 17’si yeterli olmaktadır. Gördüğünüz gibi bilimsel olarak da gülmek çok kolay. O zaman tutmayın kendinizi ve gülün. Korkmayın kimse size “hafifmeşrep” falan demez bilakis onlar da size bakıp gülerler ve böylece toplumsal bir rahatlama sağlanır. Bir bakmışsınız zincirleme şekilde herkes gülmeye başlamış ve tüm Türkiye rahatlamış. Şu günlerde gülmeye o kadar muhtacız ki hiç düşünmeden gülün ve güldürün.

Biraz forum yazısına benzeyen bu parçayı okuduktan sonra lütfen hakaret etmeyin, sonuçta copy-paste değil alın teri ve ayrıca +rep vermenize de gerek yok sadece mutlu olun.

GELECEĞE DAİR POST MODERN BİLİMKURGUSAL ÖNGÖRÜLER

İnsanlık belirsiz bir gelecekte internetin gelişmiş bir türevini kullanarak ortak bir bilinç geliştirip tek bir benlik olarak hareket edebilecek. Fakat o safhaya gelmeden önce daha küçük benlikler ortaya çıkacak ve bu benlikler arasında büyük ihtimal klasik savaşları andıran benlik savaşları-mücadeleleri meydana gelecek. Fakat nihayetinde tek bir benlik oluşacak (ama tek bir benliğin diğerlerine hükmetmesi şeklinde olmayacak, tüm benlikler birleşip tek bir benliği oluşturacaklar). Tek benlik ortaya çıkınca bireysel çıkarlar ortadan kalkacağı için gerçek anlamda doğaya (daha doğrusu doğadan geriye ne kalmışsa ona) zarar vermeden birlikte var olabileceğiz ve böylece utopia toplumuna en yakın oluşum ortaya çıkacak.
Muhtemelen kendi güneş sistemimiz içerisindeki gezegenlere insan gönderebileceğiz ve hatta Ayda koloni bile kuracağız fakat diğer yıldızlara insan gönderebileceğimizi düşünmüyorum. Ama bir ihtimal o yıldızlardaki olası bir medeniyetle iletişim kurulabilir.
İklim değişikliği hiç öngörülmediği şekilde şiddetli olacak. Gulfstream akıntısı bozulacağı için (bu arada zaten bozulmaya başladı) İngiltere adası ve Avrupa’nın kuzeyinde iklim daha soğuk olacak ve belki bunun sonucunda yeni bir buz çağı başlayacak.
Türkiye’ye gelince, hala kendi becerilerimizi ve potansiyelimizi fark edemediğimiz ve ne olduğumuza karar veremediğimiz için ve her şeyden önemlisi kendimize, kendi insanımıza güvenmediğimiz için yerimizde sayacağız. Tek tük, tekil teknolojik çıkışlar olacak fakat esasen bize dayatılan teknolojileri kullanıp, bize dayatılan yönde ilerleyeceğiz.

FISHFULL THINKING!

Rakı şişesinde balık olsam. Ne gam, ne dert, ne tasa! Camın ardından gördüğüm eciş bücüş dünya dokunmasa-dokunamasa bana. Sonra haylazın biri koşarak geçerken devirip kırsa şişeyi ve sonra yerde çırpınan beni görüp alsa ve götürüp denize salsa. Dünyam değişse, diğer balıklarla kardeş kardeş yüzsem…

PASTORAL DİDAKTİK SAÇMALAMA

Bahar gelmekte yine karşı ki karlı dağın ardından. O karlar eridiğinde sakın durma yamaçta, çığ altında kalırsın. Tomurcuklar tomur tomur, bütün hayvanların karınları burnunda. Bütün bebeler salınacaklar kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak ülkemin ovalarına. Bu sene baharla birlikte seçim mevsimi de geliyor. 29 Mart’ta yeni mahsulü göreceğiz tezgahlarda, elleye elleye olgunlaştırıp onları da salacağız ovalara. Bu sene iyi ürün verdi beyaz eşya tarlaları ve kömür ağaçları. Halkım çamaşır makinasına da kömüre de doydu, keşke bir de işleri olsaydı; alın teriyle kendileri kazansaydı da bunları çocuklarının geleceğinin de yardımlara muhtaç olmamasını garanti edebilseydi. Şimdilik halkımın karnı tok çok şükür bir daha ki seçime kadar Allah kerim! Bahar ne güzel, çiçekler ve böcekler ve larvalar. Geçen seneden kalan yapraklar ve leşler çürüdüler ve beslediler toprağı. O güzel çiçeklerin besini işte o çürümüş yapraklar, bitkiler, böcekler ve hayvanlar iğrendiğiniz! O yüzden ne oldum dememeli hiç hayatta bu kadar çok olasılık varken! Bir bakmışsınız çiçeğin birinde polen oluvermişsiniz!..

FELSEFE YAPMA

FELSEFE YAPMA

Bir insan ne zaman insan olur. İnsan denen hayvan insanlığının bilincine nasıl varır? “Ben insanım” demek tek başına insan olmaya yeter mi? Elbette biyolojik olarak diğer hayvanlardan farklıyız fakat bu farklılık tek başına “insan” olmanın daha soyut kısmını doldurabilir mi? Hegel'e göre insanı insan yapan, insanoluşturucu(kendi dilinde söylersek anthropogène) unsurlar; içine doğulan koşulları olumsuzlama, mücadele etme, çalışma, yaratma, dönüşüme uğratma ve keşfetmektir. Bu maddeleri biraz açalım:
İçine doğulan koşulları olumsuzlama: İnsanlar öyle ya da böyle bir aileye, bir topluma, belirlenmiş koşullara doğarlar. İlk arkadaşları, gittikleri okullar, ileriki hayatına dair kararlar hep kendisine dış etkenlerce belirlenir: ebeveyn, maddi koşullar, imkanlar ve imkansızlıklar. Birey bu etkenlere göre değişir, dönüşür. Fakat birey kendi bilincine vardıktan sonra bu koşulları ve kendisine biçilen rolü istemediğine karar verip kendi istediğini yapmak için koşulları zorlayıp değiştirerek kendi değişimi, dönüşümü üzerine irade koyduğunda bu koşulları olumsuzlamış olur.
Mücadele, çalışma, yaratma, dönüşüme uğratma, keşfetme: bkz. Diyalektik. (kitaplar yetmez bunları anlatmaya, bir dahaki sefere...)

“İnsanın hakiki varlığı eylemidir” - Hegel.

"Düşünüyorum öyleyse varım" - Descartes

"Düşün düşün boktur işin" - Bir Türk deyimi

"...ama ne düşünüyorsun?" - Ben

BEYİN SALATASI

Beyin her canlı türünde bulunan ancak bazen ve hatta çoğu zaman türlerin bireylerinin bazıları tarafından hiç layıkıyla kullanılmayan, farkında olunmayan bir organdır. Beynimizin yüzde bilmem kaçını kullanıyoruz gerisini kullanmıyoruz önermesi ise safsatadan ibarettir. Siz istemeseniz de beyniniz çalışıyor merak etmeyin. Yoksa nefes alamaz, yemek yiyemez, yürüyemez ve hatta ağzınızı bile açamazdınız. Ama öte yandan beynin mevcut kapasitesinden faydalanmak söz konusu olduğunda gerçekten çoğumuz sınıfta kalırız.

Problem çözmek, sorunlara kafa patlatmak, kitap okumak, yazı yazmak, resim çizmek, müzik dinlemek veya şarkı söylemek, enstrüman çalmak vs gibi eylemler beyni deli gibi çalıştıran, beynin hücreleri arasında yeni yeni yollar açan eylemlerdir. Şimdi yeri gelmişken beynin hücreleri arasındaki yollardan bahsetmeliyim. Beynimiz, diğer tüm organlarımız gibi hücrelerden oluşmaktadır. Fakat bu hücreler vücudumuzun diğer organlarındaki hücrelerden biraz daha farklıdırlar. Hepsi özel sinir hücreleri olup her bir sinir hücresi diğer binlerce sinir hücresiyle bağlantı kurabilir. Beynimizde bir problem çözerken, bir işlem yaparken bu hücreler arasında kurulan bağlantıların kullanıldığı düşünülmektedir. Kafada “ampulün yanması” deyimi aslında boş beleş bir ifade değildir. Beyninizde o hücre bağlantıları kurulduğu anda yanar o “ampul". Yukarıda bahsettiğim aktiviteleri ne kadar sıklıkla gerçekleştirirseniz beyin hücrelerinin bağlantı kurma kapasitesini o kadar artırır ve beyninizi gerçekten kullanmış olursunuz. Bir enstrüman çalarken kazanacağınız beyin kapasitesi belki yarın bir gün bir problemi çözerken siz farkında olmadan size fayda sağlayacaktır emin olun…

BİLİNÇ AKINTISI

Düsünceler, düsünceler, düsünmemeceler, unutmalar…Bir karar yok ve yok bir eylem, gözümü kapatınca karanlık ve açınca etraf kalabalık. Insanlar kaba, insanlar hantal, insanlar katil ve insanlar mâktûl. Niye kavga, yine kavga, hep kavga. Insanlar ölmese ve öldürmese. Niye akıtmalı insan kanı? Hiç simdiye kadar bir damla bile insan kanı çare olmus mudur herhangi bir derde? Niye kardes kardesi öldürür Habil ve Kabil'den beri? Hiç mi umut yok insanlık için? Yoksa hep yalan hep dolan hep dalavere mi? Yoksa tüm insanlıgın kardes oldugu hikayesi koskoca bir yalan mı? Hep bana hep bana diye diye oldu insanlar koca bir dana. Anlamsız bos gözlerle akıp giden endeksi tren gibi izliyorlar. Insanlık sattı ruhunu tüketmeye. Tükettikçe biten dünya kaynakları degil aslen insan kaynakları. Umutsuzluk var içimde insanlıga dair ve kendimden huzursuzum. Baska bir paralel evrende baska birisiyim, buraya ise silik bir iz-düstüm. Insanlar kendi bedenlerinden mütesekkil kapsüller içerisinde zamanda yolculuk ederlerken zaman dısarıda akıyor hiç durmamacasına ve zamandan yana kuraklık olmadı hiç. Hep çok zamanımız var sanırken o zaman yetmiyor hiç bir seye. Zamansızlıktan ölen yok ama zamanı biten çok. Degismeyen tek sey degisimin kendisidir demis Herakleitos; ancak degisimi de degistirebilenler hükmederler zamana…